6 Aralık 2012 Perşembe

Cep Telefonsuz 6. ve 7. Gün

Telefonsuzluğumun birinci haftasını kutladığım şu dakikalarda bir şeyi tekrar tekrar anlıyorum: Mesele telefonsuz olmak değilmiş, o kolay. Hakikaten. Zor olan internetsiz kalmak. Sanırım artık çoğu insan internet yoluyla haberleşiyor. Mail, Whatsapp, Twitter, Facebook, Instagram, vs. Çoğu zaman telefonda konuşmaya bile gerek duyulmuyor. Ya da biriyle haberleşmeseniz bile internette bir şeylerle uğraşıyor, işlerinizi hallediyor oluyorsunuz.
Bu durumda ben kendimi kolay olanı seçmişim gibi görüyorum. İnterneti -çok sık olamasa da- kullanmaya devam ediyorum çünkü. Belki de yavaş yavaş bir buhrana sürükleniyorumdur. "Daha zorunu yapmalıyım, daha zorunu yapmalıyım," gibi bir Rocky hırsıyla dolmaya başlamışımdır. Ama 'İnternetsiz 20 gün' deneyine girişmeyeceğim. En azından şimdilik.
Bugün vapurla Kadıköy'e döndüğümde meydandaki ankesörlülerden birini kullandım yine. Artık biraz profesyonelleşiyorum. Ahizeyi kulağıma değdirmeden, yani kulağımla ahize arasında üç santim bırakarak görüşme yapabiliyor, duyduğum kelimeleri birleştirerek karşımdakinin ne demeye çalıştığını anlayabiliyorum. Üstelik dibimdeki balıkçı, "Balık ekmeeeeyyk," diye bağırırken...
Telefonumun olmadığını artık bilmeme yani o yoksunluk hissini atlatmama rağmen, dışarıda olduğum zamanlarda, "Eve döneyim, internete gireyim, acil bir şey olmuş mudur?" gibi sinir bozucu bir iğne batma hissi var içimde. Onu da atlatmak istiyorum. Nitekim bugün karşıya geçip plak şirketine gidip maillerimi kontrol etme imkanı bulduğumda acil bir mesele olduğunu gördüm. Neyse ki çözüldü.
Zamanında bir reklam vardı, ilk cep telefonu telesekreterleri çıktığı dönemde. Bir anne yeni doğmuş bebeğini evde pış pış uyuturken, dış ses olarak zıvanadan çıkmış şirket çalışanlarını, akrabaları duyuyorduk: "Ayşe Hanım, toplantı ile ilgili çok önemli bir değişiklik oldu, telefonunuz kapalı, lütfen acil arayın," diyen asistanlar, Ayşe Hanım'ın panik içindeki aile fertleri falan. Ayşe Hanım, suratında huzurlu bir gülümsemeyle bebeği uyutmaya devam ediyordu. Ben kendimi her zaman Ayşe Hanım'ın asistanı yerine koyduğumdan Ayşe Hanım'a feci sinir oluyordum. Fakat şu anda bakıyorum ki, galiba ben Ayşe Hanımım.

3 yorum:

  1. Acil durumlar için çağrı cihazı takabilirsin kemerine:)

    YanıtlaSil
  2. yine de basının popülarite ile beslendiği sözde çağcıl yaşamımızda, sizden haber almamız için üzgünüz ki bir blog paylaşımına ya da bir twite ihtiyaç duyuyoruz. Çorap içindeki bir taş gibidir-küçüklükten bildiğimiz- o sosyal medyasızlığın rahatsızlık yaratan hissi ...sanırım en güzeli sizin gibi direnmek ve en kısıtlı ölçüde kapılmaktır bu sanal ama biraz da gerçek olan dünyaya...Ama ne süre ve ne ölçüde ? kim bilir ?

    YanıtlaSil
  3. cok fazla bombardiman var heryerden....internet....cep telefonu....sosyal medya bidibidilari....email....yani herkes bunlari ayni anda biraksa ben gene...bir onceki aksam ev telefonundan konustugumuzda soz verdigim gibi.... kadikoyde konservatuar onunde saat 10 da beklerim arkadasimi bulusmak icin.....yani eskiden boyle gayet iyiydi.....hayat ta buna gore kurgulanmisti....anlayisliydi.....sakindi.....paranoyalardan uzakti...ozluyorum o gunleri ben...

    YanıtlaSil